Üniversiteye kabullerde evcil hayvan hırçınlıkları (görüş)



Her yıl Kasım ayı başlarında, bir üniversiteye kabul şekli travma sonrası stres yaşarım. 15 Ekim yada 1 Kasım’a kadar erken başvuran oldukca sayıda öğrencim için tavsiyeler yazdığım Ekim ayından fizyolojik, zihinsel ve ruhsal olarak iyileşiyorum. Çevremdekileri uyarıyorum – öğrenciler, meslektaşlar, aile üyeleri – muhtemelen huysuz olacağım, ya da bir ihtimal daha doğrusu, her zamankinden daha huysuz olacağım. T. S. Eliot, Nisan ayını “en acımasız ay” olarak tanımladı. Açık ki bir üniversite danışmanlık ofisinde asla çalışmamış. Öğrencilerime, yalnız şaşkına dönmek yerine bunalmak için tabağına bir şey eklenmesi icap ettiğini söylüyorum. Bu bizim de ilgilendiriyor. Geçen hafta süresince beni egzersiz meydana getiren, hatta kim bilir bunaltan üç kabul uygulaması oldu. Üç evcil huysuzluğun ortak noktası, akılcı ve gezinmesi kolay bir üniversiteye kabul sürecinin önüne geçmeleridir. Birincisi, son teslim tarihlerine nazaran alınır. Son teslim geçmişine haiz olmanın doğası gereği yanlış olan hiçbir şey yoktur, sadece neredeyse her insanın son teslim geçmişine haiz olması haricinde. Ralph Waldo Emerson, “Aptalca bir tutarlılık, minik beyinlerin hobgoblinidir” dedi, sadece son kabul tarihinin ne anlama geldiğine dair tutarlı tanımlara haiz olmak aptalca olmaktan başka her şeydir. Öğrenciler (ve danışmanlar) kabul şartlarında tutarlılığı hak ediyor ve buna son tarihler de dahil. Teslim tarihleri ​​olan kolejler, kalabalığın arasından sıyrılmak istiyorsanız, bunu yapmanın değişik bir yolunu bulun. Ya da hiçbirimizin kavrayamadığı bir nedenle kabul edilmek gerekliyse, bunu dava edin. İkincisi, bir takım büyük devlet üniversitesinin öğrencilerin notları kendilerinin bildirmesini mecburi kılan ve yalnızca talebe kaydolduktan sonrasında bir transkript gerektiren artan eğilimdir. İçimdeki kolej danışmanlığı dinozoru, benim (yada doğrusu, yönetimsel asistanımın) her başvuruda otomatikman bir transkript, tavsiye mektubu ve okul profili gönderdiğim eski güzel günleri nostaljik bir halde özlerken, aslen öğrencilerin notlarını bildirme yükümlülüğü mantıklıdır. Sakıncalı bulduğum şey, kendini bildirmenin oldukca fazla değişik yolu olması. Geçen yıl öğrencilerimden biri Cenup’deki dört büyük devlet üniversitesine başvuranların notlarını kendilerinin bildirmesini gerektiren bir başvuruda bulunmuş oldu ve o dört değişik şekilde kendini bildirmek mecburiyetinde bırakıldı. Birinde Kendi Kendine Bildirilen Bilimsel nitelikli Kayıt (SRAR) sunulması gerekiyordu, bir diğeri notların Ortak Başvurunun kendisinde bildirilmesini gerektiriyordu, bir diğeri talebe portalına resmi olmayan bir transkript yüklenmesini istiyordu ve hatırlayamadığım dördüncü bir yol vardı. Ortak Müracaat ve sonrasında Koalisyon Başvurusu, bir öğrencinin birden fazla koleje başvurmasını nispeten kolaylaştırmak için oluşturulmuştur. Notları kendi kendine bildirmek için birden fazla yola haiz olmak, bu ilkeye aykırıdır. Lütfen öz-bildirim notları için ortak bir yöntem bulabilir miyiz? Asla “NACAC niçin bu mevzuda bir şey yapmıyor?” diye soran biri olmadım. fakat bu durumda bir kural dışı yapmak isterim. Mevcut evcil hayvan hırçınlık listemde 1 numara (her an değişebilir), öğrencilere başvurularında bazı belgelerin noksan bulunduğunu bildiren e-postalardır. Yukarıda listelenen öteki örnekler benzer biçimde, bunlar da teoride kıymetli bir amaca hizmet eder. Bir müracaat sahibinin başvurusunun noksan olmadığından güvenli olmasına destek olurlar ki bu bilinmesi ihtiyaç duyulan kıymetli bir şeydir. Mesele, bu hatırlatıcıların iyi mi ve ne süre göndermiş olduğu ve bunlara bağlı duyarlılık eksikliğidir. “Kaybediyoruz…” e-postası, öğrenciler ve veliler tarafınca yararlı bir hatırlatma olarak değil, paniğe niçin olarak alınır. İlk ve naturel olan fikir, “aptal okul danışmanım transkriptimi gönderme zahmetine bile girmedi.” Bu kesinlikle olabilir, bilhassa bir öğrencinin danışmanın haberi bile olmadan başvurabildiği ve bazı öğrencilerin telepatik olarak kontakt oluşturmayı tercih etmiş olduğu bu günlerde. 1 Kasım’a kadar olan yoğun günlerde kesinlikle hata yapma kabiliyetine sahibiz. Danışmanlar için can bunaltıcı olan şey, Naviance yada SCOIR benzer biçimde belge platformlarının belgeleri yalnızca eksikmiş benzer biçimde gösterdiğinde, okul malzemelerinin noksan bulunduğunu iddia eden e-postaların gönderilmesidir. kolej tarafınca gönderilir, sadece alınır ve yüklenir. İdari asistanım, “Yitik…” iletişimlerinin arkasından denetlemek için arama mevzusunda harikadır ve devamlı materyaller oradadır, ya hemen hemen talebe portallarına giriş yapılmamıştır ya da nadiren yanlış dosyalanmıştır. Bunların hiçbiri için üniversiteleri suçlamıyorum. Sadece bu e-postaları zamanından ilkin göndermek tamamen başka bir şeydir, öğrencilerde ve velilerde gereksiz stres ve kaygı yaratır, bu da üniversite danışmanlarında gereksiz stres ve kaygı yaratır. Öğrenciler ve veliler, bir şey elektronik olarak gönderildiğinde anında alındığını varsayarlar. Başvuruları işleme koymak için bir üniversite kabul ofisinde perde arkasında neler olup bittiğini anlamıyorlar. Bilhassa sorunlu olan şey, belgelerin mutabakatının sağlanmasının ve alındığı benzer biçimde gösterilmesinin birkaç gün sürebileceği gerçeği mevzusunda saydam olmayan kolejlerdir. Bir noktada bazı kurumlar, başvurunun alındığını belirten bir onay olarak “Yitik…” e-postası göndermiş benzer biçimde göründü. Her neyse ki bu uygulama kayboluyor benzer biçimde görünüyor. Son zamanlarda Midwest’te isimsiz duracak bir üniversite (sadece Tom Brady, Gerald Ford, James Earl Jones ve Madonna’nın {mezun olduğu} okul), noksan belgeleri listeleyen noksan müracaat bildirimleri göndererek coşku yarattı. Kabul edemediği şey, kabul bürosunun 1 Kasım’dan derhal önceki günlerde sunulan belgeleri işleme koymada 10 ila 12 gün geride kalmasıydı. Bilmenizin hiçbir yolu olmadığında bir “Yitik …” bildirimi göndermek etik midir? söz mevzusu belgeler hakikaten yitik mı? İskoç felsefeci W. D. Ross (WD-40 ile karıştırılmamalıdır) etik yükümlülüklerin ilişkilerden kaynaklandığını söylemiştir. Herhangi bir etik ikilemde, her ilişki Ross’un ilk bakışta (ilk bakışta) vazife olarak adlandırdığı şeyi yaratır. Mesela, bir üniversite danışmanı olarak öğrencilerimle, okulumla, mesleğimle ve etik bir fert olarak kendimle ilişkim var. Bu ilişkilerin her biri bir yükümlülük yada vazife oluşturur. Ross, herhangi bir durumda mevcut olan çeşitli görevleri tanımlayıp tartarak belirli bir durumda aslolan görevimizi belirleyebileceğimize inanıyordu. Kolejler, başvuranlarla ve ek olarak besleyici okullar ve buralarda ikamet eden danışmanlarla ilişki içindedir. Bu ilişkiler etik yükümlülükler yaratır. Bu yükümlülüklerden ilki ve en önemlisi, hiçbirini korkutmamak benzer biçimde görünüyor. Bu, kaçırdığımız bir şey benzer biçimde görünüyor.

Yoruma kapalı.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası