TUNCA ARSLAN [email protected]
Titiz tercüme ve aydınlatıcı dipnotlarla hazırlanan ‘İyi Köpekler Fena Köpekler ve Şimal Toprakları’, romanları haricinde Jack London’ın 1902, 1906, 1907’de yazdığı üç mükemmel ve sıradışı köpek öyküsü içeriyor.
Kedi-köpek benzer biçimde evcil hayvanlara şimdilerde iyiden iyiye ‘kişi’ muamelesi yapıldığı akla getirilirse, Jack London’ın geçen yüzyılın başlarında bu âleme ilişkin ‘üstün kişi’ anlatıları gerçekleştirmiş olduğu söylenebilir. Yaşamından da izler katarak, büyük oranda dürtüleri doğrultusunda hareket eden insan karakterleri ölümsüzleştiren London’ın külliyatında oldukça hususi bir alan oluşturan yarı kurt-yarı köpeklere dair serüvenleri, güdü ile iradenin, nefret ile merhametin, korku ile cesaretin, itaat ile başkaldırmanın, yabanıllık ile medeniyetin büyüleyici çatışmasını döker sayfalara.
Bilinir ki London da tıpkı anlattığı karakterler benzer biçimde düşünsel olarak değişik eğilimleri barındıran fakat bütünsel ve sağlam bir yapıya haizdir. Oldukca boyutlu edebiyatının şahikası niteliğindeki ‘Martin Eden’a net şekilde yansıyan ve bireyi öne çıkaran Herbert Spencer felsefesi, onun tabiat-hayvan içerikli eserlerinde de kendini net şekilde gösterir. Dört romanında, ‘Vahşetin Çağrısı’, ‘Beyaz Diş’, ‘Sirk Köpeği’, ‘Sevgili Jerry’de başrol üstüne alan köpekler, adeta bireysel nitelikleriyle sunulurlar okura.
Titiz tercüme ve aydınlatıcı dipnotlarla hazırlanan ‘İyi Köpekler Kötü Köpekler ve Kuzey Toprakları’, romanları haricinde London’ın 1902, 1906, 1907’de değindiği üç mükemmel ve sıradışı köpek öyküsü içeriyor. ‘Vahşetin Çağrısı’nın 1903, ‘Beyaz Diş’in 1907’de yazıldığı düşünülürse, kitaptaki öykülerin, yazarın kapıldığı büyük yoğunlaşmanın ve gerçek tanışıklıkların ürünleri olduğu daha iyi anlaşılabilir. Jack London bu köpeklerle el sıkışmış, oldukça şey yaşamış ve paylaşmıştır açık ki. Öykülerde belirgin bir yaka silkme ruh hali, şikâyet tavrı ve hatta nefret duygusu egemen olsa da bu köpekler yazarın ‘yarı kurt adamlığının’ yansıması gibidirler. Öykülerdeki insanoğlu ile köpeklerin birbirlerine bakışı, karşılıklı hırlaşmaları nerede ise aynıdır. Jack London iyi mi deli kalabalığın haricinde kalan bir yazarsa, onun köpekleri de sürüden ayrı oluşlarıyla anlam kazanırlar.
ÇİLELİ BİR YAŞAM
Notlarıyla birlikte toplam 65 sayfalık kitaptaki ilk öykü ‘Kahverengi Kurt’, yerleşikliği sevmeyen, başını alıp yüzlerce kilometre ötelere giden bir köpek ile ‘sahibinin’ ilişkisini konu alıyor. Her seferinde yakalanıp geri getirilen, özgürlüğünü kazanır kazanmaz gene kaçan ve hep kuzeye doğru kaçan kahverengi bir köpek bu. “Kaliforniya’yı boylu süresince geçmiş, Oregon’un tamamını ve Washington eyaletinin yarısını kat etmeyi başarmış”, muhteşem hıza haiz seyyah dostumuz, “Her seferinde geriye sıska, aç, vahşileşmiş bir halde” dönüyor ve “Hep tazelenmiş, enerjisini toparlamış olarak” yeniden kaçıyor. Asla kimsenin anlamadığı hep kuzeye doğru kaçma dürtüsü ve niçin hep çileli serüvenlere atılmış olduğu ise bir varoluş muamması olarak beliriyor karşımızda:
“Birkaç dakika sonrasında Kurt ayağa kalktı. Hareketlerinde bir düşünmüş olma hali, bir karar vardı. Insanla hanıma dönerek bakmadı bile. Gözleri yola sabitlenmişti. Seçimini yapmıştı. Onlar da gördüler bunu. Ve anladılar ki Kurt, o anda onları geride bırakmakta, çilelerle dolu bir hayata başlamaktadır.”
KÖPEĞİN GÖZLERİ ÖYLE YAMAN Kİ
İkinci öykü ‘Ah O Benekli’, Altına Saldırı periyodunun sıkıntılı Chilkoot Dağ Geçidi’ni, Klondike bölgesini, sert yaşam koşullarını aktarıyor ve heybetli, parlak zeka bir kızak köpeği olmakla beraber çalışmaktan asla hoşlanmayan Benekli adlı köpeğin portresini çizmeye çalışıyor. Evet, yalnızca bir köpeğin portre çizim çabası denilebilir bu öyküye; bu sebeple şöyleki itiraf ediyor London:
“Demem o ki hayvanın gözlerinde büyük şeyler gördüm; dünyaya iletilecek bir mesajı vardı fakat ben o mesajı idrak edebilecek kadar büyük değildim. O ileti her neyse, beni şaşırttı, kafamı karıştırdı. O gözlerde gördüğüm şeyin ne olduğuna dair en küçük bir ipucu dahi veremiyorum. Işık değildi, renk değildi; gözler durağan(durgun) dururken hareket eden, geriye doğru kaçan bir şeydi.”
Benekli’yi satmak ya da başından atmak için her yolu deneyen, “Bir keresinde asla işe yaramadığı için öldürmeyi denedim fakat beceremedim” diyen sahibi, başındaki belaya dair şunları eklemeden edemiyor:
“Benekli hiçbir şekilde çalışmıyordu. (…) Benekli’ye iş yaptırmak mümkün değildi. (…) Artık Benekli’den kurtulmamız mümkün değildi. (…) Bu yetmezmiş benzer biçimde hayatımda gördüğüm en obur köpekti it, domuzlar kadar iştahlıydı. Üzerine üstlük en parlak zeka hırsız da oydu.”
İsmini Fransızca ‘piç’ anlamına gelen ‘Batard’ sözcüğünden alan dillere destan bir köpekle tanıştığımız son (aslına bakarsak yazım sırasına gore ilk) öykü daha giriş satırlarında belli ediyor kendisini ve neyle karşılaşacağımızı haber veriyor:
“Batard, şeytanın önde gideniydi. Baştan sona tüm Şimal topraklarında malum bir gerçekti bu. Birçok şahıs onu ‘Şeytan’ın Dölü’ diye çağırsa da sahibi Esmer Leclere, ona Batard benzer biçimde utanç verici bir isim koymuştu.”
Bir Jack London tutkunu olarak ve asla abartmadan söyleyeyim; ‘İyi Köpekler Fena Köpekler ve Şimal Toprakları’nda tadından yenmez özellikte, yer yer gülümseyerek okuyacağınız üç öykü var. Okuyunca görmüş olacaksınız, akıllı köpek Lassie’ler bir yana, London’ın köpekleri bir yana.

İYİ KÖPEKLER
KÖTÜ KÖPEKLER VE
KUZEY TOPRAKLARI
Jack London
Çeviren: Levent Cinemre
İş Bankası Kültür Yayınları, 2022
72 sayfa.
Yoruma kapalı.